Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 

Peygamberler Şehri ŞanlıUrfa Ülkü Ocağı Forum Sitesine Hoşgeldiniz.

Ocak Başkanımız Sayın; Mehmet Arpacı'ya Görevinde başarılar dileriz. Allah (c.c) yardımcısı olsun...


 

 Görkemli Bozkurt

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
DOĞANBEY
Yönetici
Yönetici
DOĞANBEY


Mesaj Sayısı : 175
Kayıt tarihi : 19/11/09
Yaş : 35
Nerden : Ş.Urfa

Görkemli Bozkurt Empty
MesajKonu: Görkemli Bozkurt   Görkemli Bozkurt EmptyPerş. Kas. 19, 2009 3:41 pm

Türklük Bayrağını
Yükselten Görkemli Bozkurt : ******
Kazım ÜTÜK

Tarihin kaydettiği en enerjik ve hareketli milletlerin başında gelen Türk Milleti'nin yaşadığı maceralı geçmişinde büyük zaferlerle birlikte, yok olma noktasına kadar gelen mağlubiyetler ve yıkılışlar da vardır .Milli ülkülerin yönlendirdiği sürekli hareketliliğin doğal bir sonucu olan sürtüşme ve savaşlar, maddi ve manevi kazanımların yanında, çok sayıda ve çeşitte düşmanlıklar da kazandırmıştır. Zaferlerle yükselen ve yücelen varlığımız ciddi mağlubiyetlerle de tehlikeye düşmüştür.
Türk tarihindeki hem nitelik hem de nicelik açısından en muhteşem devlet olan Osmanlı Türk İmparatorluğu , 600 yıllık ömrünü tamamladığında 1. Dünya Savaşının galipleri bizi Anadolu'dan tasfiye etmenin son düzenlemelerini yapıyorlardı. Böylece, Batı kendisini yüzyıllardır sıkıştıran Türk baskısından ebediyen kurtarmış olacaktı. Başka bir ifadeyle, Türk Millet'ini Avrupa'dan sonra da Anadolu'dan kovarak, Kafkaslar'ın doğusuna sürmeyi amaçlayan Batı'nın kadim "Şark Politikası" amacına ulaşmış olacaktı. Diğer taraftan başsız kalan İslam Dünyası rahatlıkla parsellenip sömürülebilecekti.
Fakat Türk milleti tarihin derinliklerinden getirdiği ve binlerce acı tecrübenin ateşinde pişirerek olgunlaştırdığı var olma ve bağımsız yaşama irade ve arzusunu, belli aralıklarla patlayan bir volkan gibi tekrar gün yüzüne çıkarmasını bilmiştir. Bu milli volkanın şartları oluşunca yer yüzüne çıkışını sağlayan kılavuz bozkurt olan Mustafa Kemal ****** Türk Milliyetçiliğinin büyük Başbuğlarından biridir.
Şimdi bu konuyu biraz büyüteç altına almaya çalışalım
Türk Milliyetçiliği ve ******
Türk milleti'nin devletli ve vatanlı bir şekilde kıyamete kadar yaşamasını temel gaye olarak kabul ve ilan eden Türk milliyetçiliği, millet fertlerinin her birinin kafasında gönlünde ve genetik yapısında potansiyel olarak daima varolagelmiştir. Esasında her canlıda varolma, yaşama ve yayılma istek ve eğilimi yaradılış programında olan bir doğal istektir. Milletler de zaman boyutu geniş yaşayan varlıklardır. Onlar da ilk önce varlıklannı sürdürmek isterler. Şartları olgunlaştıkça yayılıp genişlemeye çalışırlar. Bu doğal istek ve eğilim ilahi plan ve programla uyumlu bir gelişme gösterirse yeryüzünde adalete ve huzura dayalı bir yapı oluşur. Nefsani arzulara göre bir gelişme gösterirse her tarafta zulüm ve sömürü yani emperyalizm hakim olur. Huzur gider acı ve göz yaşı gelir.
Millet kimliğine sahip olan her topluluğun var olma ve yaşama hakkı vardır ve saygıya layıktır. Bu o milletin milliyetçiliğinin temel gayesini oluşturur. Temel gaye tehlikeye düştüğünde milliyetçilik duygu ve hareketleri topluma hakim olmaya başlar. Bu duygu ve hareketi gerektiği gibi yönlendirebilen ve gereken bedeli ödemesini bilen milletler bağımsız yaşama hakkını kazanırlar.
Bu gerçekleri sıcak savş cephelerinde ve acımasız siyasi sosyal olayların mücadele ortamlarında çok iyi öğrenen Mustafa Kemal elbetteki bir Türk milliyetçisi olacaktı, imparatorluktan millete geçiş sürecinin öğretici dersleriyle yetişen M.Kemal bu konuda şunları söylüyor:
" Biz, milliyet fikrini tatbike çok gecikmiş ve çok ilgisizlik göstermiş bir milletiz. Bunun zararlarını fazla faaliyetle telafi etmeye çalışmalıyız. Bilirsiniz ki, milliyet nazariyesini, milliyet ülküsünü çözüp dağıtmaya çalışan nazariyelerin dünya üzerinde tatbik kabiliyeti bulunamamıştır. Çünkü tarih, olaylar hadiseler ve gözlemler insanlar ve milletler arasında, hep milliyetin hakim olduğunu göstermiştir ve milliyet prensibi aleyhindeki büyük ölçüde fiili tecrübelere rağmen yine milliyet hissinin öldürülemediğini ve yine kuvvetle yaşadığı görülmektedir." (1)
Türk milletinin varlığın devletli ve vatanlı bir ortamda sürdürülebilmesinin, yani Türk milliyetçiliğinin temel gayesinin gerçekleştirilmesi için her alanda tam bağımsızlıktan geçtiğinin tam şuurunda olan M.Kemal bu konunun altını şu cümlelerle çiziyor:
"Esas Türk milletinin haysiyetli bir millet olarak yaşamasıdır. Bu esas ancak tam bağımsızlığa sahip olmakla temin olunabilir. Ne kadar zengin ve refaha kavuşturulmuş olursa olsun bağımsızlıktan mahrum bir millet, medeni insanlık karşısında uşak olmak mevkiinden yüksek bir muameleye layık olamaz.
Yabancı bir devletin himaye ve desteğini kabul etmek, insanlfk özelliklerinden mahrumiyeti, beceriksizlik ve miskinliği itiraftan başka bir şey değildir, gerçekten bu aşağı dereceye düşmemiş olanların isteyerek başlarına bir yabana asla ihtimal verilemez.
Halbuki Türk'ün haysiyet ve izzeti nefis ve kabiliyeti çok yüksek ve büyüktür. Böyle bir millet esir yaşamaktansa yok olsun daha iyidir. Bundan ötürü, ya bağımsızlık, ya ölüm!..."(2)
Türk milliyetçiliğinin temel gayesinin gerçekleştirilmesi sadece savaş alanlarında kazanılacak zaferlerle sağlanamazdı. Milli kimliğimizi belirleyen milli kültürün en önemli iki unsuru olan dil ve din olgularının da güçlendirilmesi gerekmekte idi. Özellikle dil ve tarih konusuna büyük hassasiyet gösteren M. Kemal bu iki konunun bilimsel bir temele oturtulması için Türk Tarih Kurumu ile Türk Dil Kurumu'nu kurmuştur. Türk dili üzerinde hassasiyetle duran M.Kemal bu konuda şunları söylüyordu:
"Milliyetin çok açık vasıflarından biri dildir. Türk Milletindenim diyen insan herşeyden önce ve behemal Türkçe konuşmalıdır. Türkçe konuşmayan bir insan Türk Toplumuna mensup olduğunu iddia ederse buna inanmak doğru olmaz. Halbuki Adana'da Türkçe konuşmayan 20 binden fazla vatandaş vardır. Eğer Türk Ocağı buna müsamaha gösterirse gençler ve siyasi içtimai bütün Türk kuruluştan bu durum karşısında duygusuz kalırlarsa en aşağı yüzyıldan beri devam eden bu durum daha yüzlerce yıl devam edebilir! Bunun neticesi ne olur? Her hangi bir felaket gününde bu insanlar başka dilde konuşanlarla el ele vererek aleyhimizde hareket edebilirler."(3)
Milliyetçiliğin hayat damarlarından olan tarih şuurunun bilgiyle güçlendirilmesi ve şuurla sevdirilmesi konusunda ciddi çalışmalar ve kurumlaşmalar gerçekleştiren ******'ün kendisi de derin bir tarih bilgisine sahipti. Bu konularla ilgili olarak yaptığı bir sohbette şunları söylüyordu:
"Asya Türk hun İmparatorluğu'nun kuruluş tarihi Çin'de imparatorluk kuruluş tarihi ile başlar. Çin'in, M.Ö. 13. asra ait vesikaları bunu böyle kaydeder. Ancak bu büyük Türk İmparatorluğu'nun bizce malum olabilen İmparatoru Teoman'dır. Teoman, M.Ö.3. asır başında yaşamış büyük bir kahramandır. Çinliler bu kahramanın Çin'de imparatorluk kurmuş olan büyük Türk kumandanlarının neslinden geldiğini iddia ederler. Teoman'ın oğlu Türk imparatoru Mete de meşhurdur. O , Doğu'da Kadırgan dağlarından Batı'da Hazar denizine kadar,Kuzey'de Sibirya'dan Güney'de Himalaya eteklerine kadar geniş hudutlar içinde büyük Türk İmparatorluğunu teşkil etmiş yüsek bir Türk Hakanıdır. Mete, Çin İmparatorluğu ordularını büyük meydan muharebelerinde mağlup etmiş, Çin İmparatoru'nu sığındığı kalede kuşatmış , ancak karısının şefaati ile bırakmış bir Türk İmparatorudur.
Bence Mete çok büyüktür. Bütün Türk tarihinde Oğuz efsanesinin afd ve isnad olunabileği adam O'dur. fakat düşünülürse Teoman ondan daha büyüktür. Çünkü herşeyi hazırlayan Odur.İskender "Büyük" lakabı ile anılırdı, fakat hakikatte ondan büyük olan Filip'tir. Çünkü İskender'in muvaffakiyeti için lazım olan siyasi ve askeri vasıtaları hazırlayan odur. Eyüpoğullarından Selahattin, haçlılardan Kudüs'ü kurtarmış olmakla tanınmış büyük bir Türk'tür. Fakat ondan daha büyük olan bizzat Selahattin'i ve onun muvaffak ordularını ve vasıtalarını hazırladıktan sonra ölen büyük Türk, Nurettin'dir. Beşer tarihinde silinmez satırlarla mevcudiyetini yazdırmış olan O'dur." (4)
Türk dili ve Türk tarihi üzerinde önemle duran ****** bir Türk Milliyetçisidir. O bu konuda gayet açık konuşmuştur:
"Biz doğrudan doğruya milliyetperveriz ve Türk milliyetçisiyiz; Cumhuriyetimizin dayanağı Türk topluluğudur. Bu topluluğun fertleri ne kadar Türk kültürüyle dolu olursa, o topluluğa dayanan cumhuriyet de o kadar kuvvetli olur." (5)
Türk milliyetçiliğinin temel gayesini sağlayıp sağlamlaştırma çalışmalarını sürdüren ****** temel gayenin ilk açılımı olan Dünya Türklüğünün birliğini sağlama ülküsünün alt yapısını hazırlamaya çalışıyordu. Yüzyıllardır bir savaştan diğerine koşan Türk milletinin yaralarının sarılması ve kaybettiği gücü tekrar toplaması elbetteki belli bir barış dönemini gerektiriyordu. Bu ihtiyacın giderilmesi için "Yurt'ta barış dünyada barış" politikasını geliştiren ****** belirlenen milli ülkülere yürümenin hazırlıklarını yapmaya çalışıyordu. Bu amaçla dil, inaç ve tarih alanlarında gerekli kurumlaşmaları başlatmış ve bu doğrultudaki çalışmaların milli bir siyaset anlayışı içinde sürdürülmesini kendisinden sonra gelecek devlet yöneticilerine bir vasiyet olarak bırakmıştır. Dünya Türklüğünün büyük çoğunluğunu esaret altında tutan Sovyetler Birliği'nin dikkatlice takip edilmesi gerektiğinin altını çizen ******, 29 Ekim 1933 yılında bu konuda şu basiretli değerlendirmeleri yapıyordu: "Bugün Sovyetler Birliği dostumuzdur. Komşumuzdur. Müttefikimizdir. Bu dostluğa ihtiyacımız vardır. Fakat yarın ne olacağını kimse kestiremez. Tıpkı Osmanlı gibi, tıpkı Avusturya-Macaristan gibi parçalanabilir, ufalanabilir. Bugün elinde sımsıkı tuttuğu milletler yarın avuçlarından kaçabilirler. Dünya yeni bir dengeye ulaşabilir. İşte o zaman Türkiye ne yapacağını bilmelidir... Bizim bu dostumuzun idaresinde dili bir, inancı bir, özü bir kardeşlerimiz vardır. Onlara sahip çıkmaya kazır olmalıyız. Hazır olmak yalnız o günü susup beklemek değildir. Hazırlanmak lazımdır. Milletler buna nasıl hazırlanırlar. Manevi köprülerini sağlam tutarak. Dil bir köprüdür...İnanç bir köprüdür... Tarih bir köprüdür... Köklerimize inmeli ve olayların böldüğü tarihimizin içinde birleşmeliyiz, Onların ( Dış Türklerin) bize yaklaşmasını bekleyemeyiz. Bizim onlara yaklaşmamız gerekir...."
******'ün diğer bir çok konuda olduğu gibi, bu milli konuda da devlet yöneticilerine bıraktığı milli siyaset vasiyeti, o bu fani dünyayı terkedince derhal rafa kaldırılmış, hatta tam tersi tavırlar alınarak, mesela Dış Türkler konusunda hassas olunmasını yüksek sesle isteyen Alparslan Türkeş ve arkadaşları 1944 yılında devrin diktatörü İnönü tarafından işkencelerden geçirilerek cezalandırılmaya çalışılmıştır.
Nihayet ******'ün ve Alparslan Türkeş'in yıllar öncesinden hazırlanılması için uyardıkları büyük olay gerçekleşmiş ve Sovyetler Birliği 1990 yılında dağılmıştır. Bu Türk milliyetçilerinin uyarılarına inatla kulaklarını tıkayan devlet yöneticileri hazırlıksız yakalandıkları bu olay karşısında ne yapacaklarını şaşırmışlar ve 300 yılda bir gelen bu tarihi fırsatı ve imkanı çarçur etme noktasına getirmişlerdir. Her şeye rağmen olumlu birşeyler yapılıyorsa bu da Türk milliyetçilerinin bir çok ülke insanının zihinlerinde oluşturdukları fikri yapılanmaların ve o alandaki kurumsal yapılaşmaların payı büyüktür. Eğer Türkiye bu sahada ******'ün 1933 yılında başlattığı hazırlıkları 1990 yılına kadar sürdürüp geliştirseydi bugün Türk Dünyası çok daha ileri bir birlikteliik seviyesinde olacaktı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.sanlıurfaocak.hareketforum.com
 
Görkemli Bozkurt
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» ****** ve Bozkurt
» NEDEN BOZKURT
» Başbuğ'a Göre Bozkurt İşaretinin Anlamı!..

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Yolbaşçılarımız :: Mustafa Kemal ATATÜRK-
Buraya geçin: