Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 

Peygamberler Şehri ŞanlıUrfa Ülkü Ocağı Forum Sitesine Hoşgeldiniz.

Ocak Başkanımız Sayın; Mehmet Arpacı'ya Görevinde başarılar dileriz. Allah (c.c) yardımcısı olsun...


 

 MİLLÎ DOKTRİN: DOKUZ IŞIK

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
DOĞANBEY
Yönetici
Yönetici
DOĞANBEY


Mesaj Sayısı : 175
Kayıt tarihi : 19/11/09
Yaş : 35
Nerden : Ş.Urfa

MİLLÎ DOKTRİN: DOKUZ IŞIK Empty
MesajKonu: MİLLÎ DOKTRİN: DOKUZ IŞIK   MİLLÎ DOKTRİN: DOKUZ IŞIK EmptyCuma Kas. 20, 2009 11:39 am

MİLLÎ DOKTRİN: DOKUZ IŞIK Kanadaulkuocaklari-copy

Türk Milleti, kendi millî târihini, örf, âdet ve ananele¬rini, kendi millî hasletlerini dikkate alan, modern ilmi ve-tekniği önder alan %100 yerli ve millî bir idare sistemi kur¬malıdır. Çünkü her milletin idare sistemi kendi şartlarına, karşı tercihine ve millî özelliklerine göredir. Herhangi bir milletin sistemini olduğu gibi almak gerçeklere uymaz. Bu¬gün de böyle. Aydınlar, kapitalist ve komünist sistemleri aynen tatbike çalışıyorlar. Bunların hepsi taklitçiliktir. Her milletin durumunun başka olduğunu nazarı dikkate alarak biz diyoruz ki, yeni millî bir doktrin, bir sistem lâzım. Bu doktrin Dokuz Işık'tır. Bu millî doktrin her şeyini Türklü¬ğün tarihinden almış olan modern ilmi, tekniği önder kabul etmiş olan bir görüştür. Bunun kuvvetini almış olduğu temel kaynak Müslümanlık ve Türklüktür. Türk insanına karşı sonsuz sevgi, insan haysiyetine karşı sonsuz saygıdır. Niye temel kaynak Müslümanlık ve Türklüktür? Çünkü bu millet Müslüman Türk milletidir. Türk olarak binlerce yıllık şanı, şerefi var. Bin yıldır Müslümanlığı benimsemiştir. Son 50–60 yıl içindeki aydınlar dine cephe almışlar, Müslümanlığı tanımamışlar, O'nu zararlı göstermişlerdir. Onlar diyor ki; "Avrupa Hıristiyan olduğu için ileri gitti. Biz Müslüman ol¬duğumuz için geri kaldık. Bu böyle değildir. Ana meseleleri kavrayamayan taklitçi aydınlar yetiştirdiğimiz için geri kal¬dık. İşte Cumhuriyet lâikliği yokmuş, Halk Partisi bunu fır¬sat bilerek dini silmeye kalkmış. Fakat memleket gene peri¬şan kalmıştır.

Geri kalmanın dinle alâkası yoktur. Varsa bile bu da dinin bazı din adamlarınca yanlış telkin edilmesi yüzünden olmuştur. Müslümanlık en mütekâmil dindir. İlme değer vermiş, ilmin, tekniğin ileri gitmesini sağlamıştır. Orta Çağ¬da medeniyet Doğu'da Müslümanlar sayesinde kuruldu. O medeniyet İslâm Medeniyetiydi. Bugünkü Avrupa medeni¬yeti orta çağdaki İslâm Medeniyetinden doğmuştur. Bugün birçok batılı âlimin de ilmen tesbit edip kabul ettiği gibi Batı Medeniyetinin temeli eski Yunan, eski Roma medeniyeti, Hıristiyanlık değil, Türk-İslâm medeniyetidir. Bu nasıl ol¬muştur? Türk-İslâm medeniyetinin en yüksek zamanlarında Haçlı orduları Müslüman memleketlerine girmiş; Avrupa bu büyük medeniyeti gördüğünde hayret etmiş, ordular geri dönerken o medeniyetten ilham almışlardır. Haçlı seferleri yüzyıllarca sürmüştür. Birçok Avrupalı âlimler İspanya'da, Endülüs Emevileri’nin hüküm sürdüğü tarihlerde Endülüs'te ilim tahsil etmişlerdir. Müslümanlardan ilim almışlardır. Ri¬yaziye ilmini, onun bir kolu olan Alcebra (cebir) ilmini Endülüs’ten öğrenmişlerdir. Astronomiyi Müslümanlardan öğ¬renmişlerdir. Daha sonra Endülüs Devleti'nin yıkılması ile oradaki ilim kitaplarının Avrupalılarca kaçırıldığı ve bugün Avrupa kitaplıklarında bulunduğu bir gerçektir. Daha bir¬çok Müslüman Türk âlimlerinin büyük buluşları vardır. En son, Fatih'in İstanbul'u fethetmesiyle ilim Avrupa'ya git¬miştir. İstanbul'u terk eden âlimler İtalya'da İslâm fikrini söylemişler, ondaki büyüklüğü anlatmışlar, ondan ilham ala¬rak Rönesansı başlatmışlardır. Görülüyor ki, Avrupalıların ileri gitmesinin sebebi Hıristiyanlık, Türklerin geri kalması¬nın sebebi Müslümanlık değildir.

Milletler dinsiz yaşayamaz. Her milletin dini vardır. Din toplum içinde sosyal bir müessesedir. Bu müesseseyi hiç bir toplum hayatından söküp çıkaramamıştır. Komünistler din düşmanıdırlar ve derler ki, "Din milletleri uyuşturan bir af¬yondur." Fakat onlar bile bunu söküp atamamıştır. Bugün Rusya'da kitle her şeyiyle yaşatılmaktadır. Toplumun haya¬tını mutlu kılmayı düşünen, toplum yüceltmek isteyen ay¬dınlar bunu nazarı dikkate almalıdırlar. Bunu size ilmî ola¬rak söylüyoruz. Bir de işin öteki cephesi var. Dinin insanları kötü yoldan çeviren, mutluluğa götüren esasları olduğunu kabul ediyoruz. Bunu maksatlı olarak istismar eden satılmış cahiller İslâm’ı kötülemektedirler.

Demek ki Dokuz Işığın temel kaynaklarından birisi bu¬dur; Türklük şuuru, İslâm imânı, İslâm ahlâk ve faziletidir.

Dokuz Işığın diğer kaynağı İnsan sevgisi, insan haysi¬yetine sonsuz saygı'dır. Türk Milleti olarak bizim millî ka¬rakterimizin bir hususûyeti vardır. Biz Türkler ne başkaları¬na uşaklık etmeyi, ne de başkalarını uşak olarak kullanmayı kabul etmeyiz. İnsanlık haysiyetine saygı duymayan, Türk insanına karşı gönlünde sevgi taşımayan, Türk Milleti'ni Türk Halkını hor gören zihniyete karşıyız. Dokuz Işıkçılar olarak bizler Türk halkını, Türk insanını Allah'ın mukaddes bir emaneti telâkki etmekteyiz. İdareci ve aydınların milletimi¬zin bütün fertlerine bu anlayış içinde hizmet etmeleri, hangi-mevkide olurlarsa olsunlar, mevki farkı, zenginlik farkı gö¬zetmeksizin herkesin hakkına, hukukuna riayetkâr olmaları, ancak gönüllerinin insan sevgisi ve insan haysiyetine sonsuz saygı ile dolu olmasına bağlıdır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.sanlıurfaocak.hareketforum.com
DOĞANBEY
Yönetici
Yönetici
DOĞANBEY


Mesaj Sayısı : 175
Kayıt tarihi : 19/11/09
Yaş : 35
Nerden : Ş.Urfa

MİLLÎ DOKTRİN: DOKUZ IŞIK Empty
MesajKonu: 1.Milliyetçilik   MİLLÎ DOKTRİN: DOKUZ IŞIK EmptyCuma Kas. 20, 2009 11:41 am

Milliyetçilik, Türk milletine karşı beslenen derin sevginin ifadesidir. Kalbinde başka bir ırkın gururunun taşımayan ve kendisini samimi olarak Türk hisseden ve Türklüğe adayan herkes Türk’tür. Biz; Türk milletine mensup olduğumuza göre, bu milletin içinden çıkmış insanlar olduğumuza göre; elbette ki kendi milletimize karşı derin bir bağla bağlı olacağız ve bu milletin haklarının daima her çeşit tesirlerden uzak, her şeyin üstünde bulundurulması için çalışmayı görev tanıyacağız. İşte bu sebeplerden dolayı bizim milliyetçiliğimiz, Türk milletine karşı duyulan derin, köklü bir sevgi ve Türk milletinin içinde bulunduğu müşkül durumdan bir an önce, en modern, en ilmi metodlarla çıkarılarak, en kısa yoldan modern uygarlığın en ön safına geçirilmesini sağlamak duygusundan kuvvet alır. Milliyetçiliğimiz başkalarına karşı kin, garez duygularıyla beslenmez. Demek ki; Türk milliyetçiliği, Türk milletine karşı duyulan derin sevgi, bağlılık ve onu güç durumdan kurtarıp, kuvvetli, her çeşit korkudan, baskıdan uzak, en ön safa geçmiş bir hale getirmek isteği ve bu isteğin yarattığı duygudur. Birinci prensibimiz olan milliyetçiliğimizin özet olarak tarifi ve izahı budur.

Bunun yanına Türkçülük kelimesini de ilave ediyoruz: milliyetçiyiz, Türkçüyüz. Neden Türkçüyüz? Çünkü milletimiz Türk milletidir. Türkçülük ne demektir? Türkçülük, Türk milletini hayatının her safhasına, yapacağı her şeyi Türk ruhuna, Türk geleneğine uygun olması ve Türk’e yararlı olması amacının, fikrinin ön planda tutulmasıdır. Türkçe konuşacağız, Türkçeyi daima her şeyin üstünde tutacağız. Yapılacak her işte Türklük ruhuna, Türk’ün özelliğine uygun ve Türk milletine yararlı olması şartını göz önünden kaçırmayacağız. Türkçülük’ün de kısaca tarifi budur. Birinci prensibimiz olarak aldığımız milliyetçilik ve Türkçülük, kısaca yaptığımız bu izah ve tarifle işte bu şekilde ortaya konmuş olunur.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.sanlıurfaocak.hareketforum.com
DOĞANBEY
Yönetici
Yönetici
DOĞANBEY


Mesaj Sayısı : 175
Kayıt tarihi : 19/11/09
Yaş : 35
Nerden : Ş.Urfa

MİLLÎ DOKTRİN: DOKUZ IŞIK Empty
MesajKonu: 2.Ülkücülük   MİLLÎ DOKTRİN: DOKUZ IŞIK EmptyCuma Kas. 20, 2009 11:42 am

Ülkücüyüz. İnsanlık ailesi, yeryüzünde yaşayan bütün insanlar, milletler denen ayrı ayrı üyelerin bir araya gelmesinden meydana gelir. Bir insan, insan olmak isterse, insanlığa hizmet etmek isterse, evvela kendi milletine hizmet etmeli, kendi milletini yükseltmeye, kendi milletini mutlu kılmaya çalışmalıdır. Bunu yaptığı takdirde aynı zamanda insanlığa da hizmet etmiş olur. Çünkü bir insan kendi ailesini düşünür ve ona karşı vefalı kalırsa, insanlık duyguları en olgun seviyeye erişeceği için, kendi ailesi dışındaki insanlara karşı da yaralı ve vefalı olur. Bir insan kendi milletine faydalı olmaz, kendi milletine karşı bağlılık duymazsa, onun insanlığı düşünmekten bahsetmesi nihayet bir fantezi olur. İnsan, yetiştiği toprağın, yetiştiği milletin refahını, iyiliğini, saadetini ve şerefini temin etmelidir. Bunu yaptığı takdirde o millet insanlığın bir parçası olduğu için, dolayısıyla insanlığa da hizmet etmiş olur.

Ülkücülüğümüz nedir? Ülkücülüğümüz; Türk milletini en kısa yoldan, en kısa zamanda modern uygarlığın en üst seviyesine çıkarmak, mutlu, müreffeh hale getirmek, bağımsız, özgür, kendi haklarına sahip hayata kavuşturmaktır.

Kişilere hürriyet, milletlere istiklal başta gelen prensiplerimizdendir. İnsanlar hür ve eşit haklara sahip olarak doğarlar. Kabiliyet ve görevlerinin dışında insanlar haklarına tam olarak sahip kılınmalıdırlar.

Toplum içerisinde insanlar kişisel liyakat ve kabiliyetlerine göre görevlendirilmeli ve bir sıraya konulmalıdır. Bütün bunlarla beraber ayrımsız olarak herkese bir imkân eşitliği sağlanmalıdır. İmkân eşitliği derken mücerret anlamda bir eşitlik anlaşılmalıdır.

Bu ülkücülüğümüzün içine bugünkü sınırlarımızın dışında bulunan Türklere ait herhangi bir şey girer mi?

Türk adı taşıyan herkes bizim sevgi ve ilgimizin çevresi içindedir. Bundan vazgeçemeyiz. Bu her milletin tabii hakkı olduğu için Türk milletinin de tabii hakkıdır. Bugünün Birleşmiş Milletler Anayasası yeryüzünde yaşayan her millete “kendi mukadderatına hâkim olma” (self-determination) dedikleri prensibi kutsal bir prensip olarak ilan etmiştir. Bugün Afrika’da yaşayan ve bugüne kadar hiçbir devlet kuramamış olan zencilere dahi kendi mukadderatına hâkim olma (self-determination) hakkı kutsal bir hak olarak tanınır ve bunların her biri yabancı boyunduruğundan, sömürgecilerin elinden kurtulup bağımsızlığını alırken, başkalarının boyunduruğu altında tutsak bulunan Türklerin tutsaklıktan kurtulmasını istemek, dilemek, bunun için iyi niyetler taşımak, Türk olan herkes için en tabii ve kutsal bir haktır.

Fakat biz ülkücülüğümüzde daima realist olmayı ve girişilecek faaliyetlerde Türkiye’yi hiçbir zaman tehlikelere, risklere, maceralara sürüklemeyecek bir yol üzerinde bulunmayı esas kabul ederiz. Ülkücülüğümüz bir macera fikri değildir. Ülkücülüğümüz, Türk milletinin en kısa yoldan, en kısa zamanda modern uygarlığın en üst kademesine yükseltilmesi, müreffeh, mutlu bir hayata erdirilmesi, kendi gücüyle ayakta durabilecek bir hale getirilmesi ve her çeşit korkudan, baskıdan uzak olarak, hür, müstakil yaşaması ülküsüdür. Bu ülkü aynı zamanda Türk olan herkese karşı ilgi ve sevgi göstermeyi, onların mutluluğunu dilemeyi ve onların mutluluğunu, Türkiye’yi risklere, tehlikelere maruz bırakmadan, bırakmaksızın, bırakmamak şartıyla sağlamaya çalışmayı içine alan bir ülkücülüktür.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.sanlıurfaocak.hareketforum.com
DOĞANBEY
Yönetici
Yönetici
DOĞANBEY


Mesaj Sayısı : 175
Kayıt tarihi : 19/11/09
Yaş : 35
Nerden : Ş.Urfa

MİLLÎ DOKTRİN: DOKUZ IŞIK Empty
MesajKonu: 3.Ahlakcılık   MİLLÎ DOKTRİN: DOKUZ IŞIK EmptyCuma Kas. 20, 2009 11:43 am

Üçüncü prensibimiz ahlâkçılık prensibidir. Ahlâkçılık prensibi çok önemli bir prensiptir. Önemi üzerinde söz söylenmesine bile herhalde lüzum hissetmezsiniz. Ahlâk herşeyin esasıdır. Ahlâkı olmayan bir toplumun hiç bir işi başarılı olamaz ve o toplumda hiç bir şey iyi bir durumda bulunamaz. Fakat Ahlâkçılığın dayandığı bir takım temeller vardır. Bizim Ahlâkçılığımızın dayanacağı temeller şunlardır: Türk ahlâkı, Türk geleneklerine, Türk ruhuna, Türk Milletinin inançlarına uygun olacaktır. Türk ahlâkı, hiç bir zaman insan ruhuna aykırı olmayacak, inançlarımızla da bağdaşan bir takım temellere dayanmış bir ahlâk olacaktır. Ahlâkçılıkta gözeteceğimiz, araştıracağımız şeylerden biri de, Türk ahlâkının, Türk Milletinin yükselmesi, yaşaması ve korunmasını sağlamaya yarayacak esasları içinde toplaması olacaktır. Yâni Türk Milletinin yaşamasına zararlı olacak kaideler, Türk Ahlâkçılığının içinde yer alamaz. Demek ki, Ahlâkçılık prensibine esas olarak kabul ettiğimiz şeyler, Türk Milletinin ruhuna uygun olmak, Türk Milletinin geleneklerine, âdetlerine ve inançlarına uygun olmak, tabiat kanunlarına uygun olmak ve Türk Milletine yararlı olmak esaslarına dayanacaktır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.sanlıurfaocak.hareketforum.com
DOĞANBEY
Yönetici
Yönetici
DOĞANBEY


Mesaj Sayısı : 175
Kayıt tarihi : 19/11/09
Yaş : 35
Nerden : Ş.Urfa

MİLLÎ DOKTRİN: DOKUZ IŞIK Empty
MesajKonu: 4.Toplumculuk   MİLLÎ DOKTRİN: DOKUZ IŞIK EmptyCuma Kas. 20, 2009 11:43 am

Dördüncü prensibimiz, Toplumculuk prensibidir. Top¬lumculuk prensibinde gözettiğimiz hususlar üç ayrı bölüm¬de izah edilebilir:

I- ÖZEL TEŞEBBÜS:
Toplumun kalkınmasında özel teşebbüs desteklenecek, himaye edilecektir. Ancak bu ko-nuda işverenle işçinin karşılıklı olarak haklarının korunma¬sı ve bu iki tarafın münasebetlerinin milletin zararına olma¬yacak şekilde kontrol, tanzim ve nezaret altında bulundu¬rulması şarttır. Demek ki, özel teşebbüsü korumak, hima¬ye etmek prensibimizdir, desteklemek, teşvik etmek pren¬sibimizdir. Fakat bunu yaparken işverenle işçinin münasebetlerini karşılıklı olarak iki tarafın da haklarını koruyacak ve her iki tarafın münasebetlerinin milletin zararına olmaya¬cak şekilde kontrol edilmesi, düzenlenmesi, nezaret altın¬da bulundurulması esasını şart koyuyoruz.

II- KÜÇÜK SERMAYELERİN BİRLEŞMESİ:
Memle¬ketimizde yapılması icap eden pek çok büyük işler vardır.Bunların başarılması için halkın elindeki küçük tasarrufların teşvik edilerek, devlet tarafından tanzim ve organize edile-rek birleştirilip halkın sermayedar olacağı büyük ekonomik teşebbüslere girişilmesini gaye edinen bir görüşe sahibiz. Ayrı ayrı kimselerin elinde bulunan küçük tasarruflar, me¬selâ on bin kişinin, yirmi bin kişinin katılıp birleşmesiyle, bü¬yük sermaye haline gelir ve bu sermaye büyük tesislerin kurulmasını sağlar. Bu nasıl olacaktır? Halkımız buna alışmamıştır. Halkı buna teşvik etmek, alıştırmak, cesaretlen¬dirmek ve organize etmek önayak olmak devletin görevle¬ri arasında olacaktır. Bundan gayri olarak yapılması icabeden birçok büyük işlerin ayrıca yine devlet etiyle bizzat ele alınarak başarılması gerekir. Bugün Amerika gibi en ka¬pitalist memleketlerde dahi bazı büyük işler vardır ki, tamamiyle devlet tarafından yapılmaktadır. Bunlar meselâ: Atom, Füze araştırmaları ve ilmi araştırmalar gibi büyük or¬ganizasyon isteyen, büyük masraflar isteyen işlerdir. Bun¬ların tamamiyle devletçe ele alınan planlanması ve sür'atle başarılması esasını içine alan bir görüşü tutuyoruz.

III- SOSYAL YARDIM VE GÜVENLİK TEŞKİLÂTI:
Bu da, Türk Milletini içine alacak bir sosyal yardımlaşma ve güvenlik teşkilâtı meydana getirmek görüşüdür. Türk Milleti bugün sosyal bakımdan organize edilmemiş, dağı¬nık bir durumdadır. Eskiden onun bir takım sosyal bağları sosyal kuruluşları vardı. Bunlar dağıldı, yıkıldı. Meselâ eski¬den vakıflar vardı, mahalle heyetleri vardı. O günün şartları¬na göre, zamana uygun düşecek bir takım sosyal ve eko¬nomik organizasyonlar vardı. Loncalar vardı, loncalar da aynı zamanda sosyal fonksiyonları vardı. Bunlar zamanla yok oldular, kalktılar.

Bugün milleti tekrar organize etmek lâzım geliyor. Bunların en başında gelen işlerden birisi de bütün halkı içi¬ne alacak bir sosyal yardımlaşma ve sosyal güvenlik teşki¬lâtı kurmaktır. Yâni Türkiye içerisinde hiç kimse sahipsiz, yardımsız, himayesiz, desteksiz, işsiz kalmamalı, kalmak korkusuna düşmemelidir. Bir ailenin reisi mi öldü, çocukla¬rı, ailesi mutlaka bu teşkilât tarafından derhal himaye edil¬melidir. Çocukları okuyacaksa okutulmalı, tahsillerine de¬vam ettirilmelidir. Ailesine iş bulunmalıdır. Bütün bu prob¬lemleri üzerine alan bir organizasyon meydana getirmeli¬dir. Böyle bir organizasyon olmaksızın cemiyette büyük haksızlıklar meydana gelir, büyük facialar meydana gelir ve böyle bir durum milleti sıhhatli olmaktan çıkarır. Birçok yerlerde sizler kendiniz de bu gibi olaylara her halde tesa¬düf ediyorsunuz. Birçok facialar görüyorsunuz, işitiyorsu¬nuz. Bunları önleyecek böyle bir organizasyon kurmayı esas kabul eden bir görüşün sahibiyiz. Yâni toplum içeri¬sinde herkes bilecek ki, herkesin sosyal güvenliği sağlan¬mıştır. İş mi? Başvuracaksınız, iş verecek. Hastalık mı? Te¬davi görecek. Tahsil mi? Çocuğuna tahsil imkânı sağlaya¬cak.

Ayrıca sağlık ve adalet güvenliği, sağlanmasını düşün¬düğümüz, bir diğer iştir. Yâni bir dâva ve mahkeme konu¬su olduğu zaman, vatandaş ihtiyacı olan avukat, mahke¬me masrafı ve diğer zaruri masraflar gibi yardımları kolay¬ca elde edebilmelidir. Bugünkü gibi öyle parası olanın ken¬disine çifter çifter avukat tutup, şahit masraflarını ödeyip hukuk imkânlarından rahatça faydalanması ve parası olma¬yan vatandaşların ise, bunlardan yoksun kalarak haklarını koruyamaması durumu ortadan kaldırılmalıdır. Ayrıca ceza ve tevkif evlerinin durumu da insanlığa yakışır şekilde islâh edilmeli ve oraya düşen vatandaşlar tam bir imkân eşitliği¬ne kavuşturulmalı, henüz sanık durumunda olan vatanda¬şın haysiyeti korunmalıdır.

Toplumculuk prensibimizin içine aldığı önemli bir hu¬sus da şudur:

Türk Milleti yüzyıllar boyunca büyük ihtimâllere uğra¬mış, sıkıntılara düşmüş, felâketler geçirmiş bir millet olduğu için bilhassa halk ve köylü, aydınlara karşı, kendisine yol göstermeye, yardım etmeye gelenlere karşı güvensiz¬dir ve aynı zamanda ümitsizdir, yâni kötümserdir. Bunun en açık misalini şarkılarımızda, türkülerimizde görürüz. Dâ¬ima bir kötümserlik neticesi olarak halkımızda hareket, bü¬yük hamle yapma kabiliyeti durdurulmuştur. Bunu açmak lâzım… Büyük işlerimizi, büyük projelerimizi çözebilmek için halk enerjisini seferber etmeliyiz. Halkı uyandırmalıyız. Halkı uyandırabilmek için de güzel sanatları bu amaçla se¬ferber etmeliyiz. İnsanlara evvelâ neş'e, yaşama sevinci ve şevk aşılamalıyız. Heyecan aşılamalıyız. Neş'e, ümit ve şevk duyan insan yorulmadan çalışabilir, enerji gösterebi-lir. Ümitsizliğe düşen, kötümserliğe düşen insan yaşama iştahını kaybeder. Çalışma kuvvetini kaybeder. Bunu kendi hayatımızda birçok kere duymuş, üzgün olduğumuz za¬manlarda çalışma isteğimizin olmadığını anlamışızdır. İşte Türk Milletinin kalkınması için başvuracağımız önemli çare¬lerden birisi budur. Sanatı, kültür faaliyetlerimizi, halkı he¬yecana getirmek; ona ümit, şevk, neşe vermek ve böylece halk enerjisini seferber ederek hareket yaratmak istikame¬tinde kullanmalıyız.

Bunun için de biz bir prensip olarak diyoruz ki, sanat toplum için, toplum yararına kullanılacaktır. Toplum yararı için seferber edilecektir. Böyle boşa giden halk enerjisini (ki, bizim halkın büyük bir çoğunluğu senede uç buçuk ay çalışıyor, geri kalan sekiz buçuk ay bu enerji heder olu¬yor) seferber edip, erozyon problemimizin çözülmesi, memleketin ağaçlandırılması, sulama işleri, yol meseleleri gibi büyük meselelerimizin halli yolunda faydalanmalıyız.

Bu arada halka yine boş vakitlerini değerlendirecek el işleri, el sanatları öğretmek, göstermek, okuma melekesi ve kültürünü artıracak kurslar açmak ve onun hiç bir daki¬kasını heder etmeyecek şekilde organize etmek toplumcu¬luk prensibi içine aldığımız hususlardan bir diğeridir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.sanlıurfaocak.hareketforum.com
DOĞANBEY
Yönetici
Yönetici
DOĞANBEY


Mesaj Sayısı : 175
Kayıt tarihi : 19/11/09
Yaş : 35
Nerden : Ş.Urfa

MİLLÎ DOKTRİN: DOKUZ IŞIK Empty
MesajKonu: 5 İlimcilik   MİLLÎ DOKTRİN: DOKUZ IŞIK EmptyCuma Kas. 20, 2009 11:44 am

İlimcilik prensibiyle şunları kastediyoruz: Bütün olayların muhakeme edilmesi, incelenmesi, hiç¬bir peşin hükme, hiçbir ilim dışı zihniyete yer verilmeksi¬zin, sadece ilim mantalitesiyle ilim esaslarına göre yapılma¬sı.

Her çeşit peşin hükmü kafalardan bir kenara bıraka¬cağız. Her olayı incelerken, ilim metodunu takip edeceğiz. Bu da nedir? Müşahede, inceleme, araştırma, analiz, tecrü¬be ve müsbet sonucu bulmak. Demek ki, bütün memleket meseleleri ile ilgili olayları, tutumları düşünürken en doğru neticeye varabilmek için uygulayacağımız prensip ilim me¬todu, ilim anlayışı olacaktır ve bütün faaliyetlerimizde bi¬ze yol gösterici olarak ilmi önder kabul edeceğiz. Bunu da görüşümüze esas olarak almakta çok fayda gördük. Çün¬kü çoğu zaman birçok kimseler ilk hamlede ortaya ön yar¬gılarla, art düşüncelerle çıkıyor ve daha ilk anda doğru mu¬hakeme yürütüp, doğru sonuca varma yollarını tıkamış olu¬yor. Bunun için ilimciyiz. İlimcilikten de kasdettiğimiz şey, yukarıda da belirttiğimiz gibi, olayları incelerken, ilim mantalitesini, ilim metodunu kullanmak ve her işimizde ilmi kendimize önder kabul etmektir. Yalnız ve sadece ilmi, müsbet ilimi önder kabul edeceğiz
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.sanlıurfaocak.hareketforum.com
DOĞANBEY
Yönetici
Yönetici
DOĞANBEY


Mesaj Sayısı : 175
Kayıt tarihi : 19/11/09
Yaş : 35
Nerden : Ş.Urfa

MİLLÎ DOKTRİN: DOKUZ IŞIK Empty
MesajKonu: 6 Hüriyetçilik   MİLLÎ DOKTRİN: DOKUZ IŞIK EmptyCuma Kas. 20, 2009 11:44 am

Hürriyetçilik derken insanların en iyi hürriyet içinde gelişeceklerine inandığımızı ifade ediyoruz. Yalnız memle¬ketimizde hürriyet birçok zamanlar kalıp, klişe halinde siya¬si bir mânâda anlaşılmış, kabul edilmiştir. Böyle bir hürri¬yet yaşayan bütün insanlar için, bütün milletler için hürri¬yet olmaktan çok zaman uzak kalmıştır. Hürriyet deyince, siyasi hürriyeti esas almayacağız, hürriyeti bütün bölümleri ile beraber düşünmek ve o şekilde bir hürriyeti istemeyi esas kabul ediyoruz. Bunlar Birleşmiş Milletlerin Anayasa¬sında yer almış olan hürriyetlerdir. Bu; söz hürriyeti, vic¬dan hürriyeti, yazı hürriyeti, bilim hürriyeti, sosyal hürriyet, ekonomik hürriyet, korkudan ve baskıdan âzâde olmak hürriyeti ve sefaletten kurtulma hürriyeti gibi bütün hürriyet¬leri içine alan bir hürriyet görüşüdür. Bir insana "hürsünüz işte size siyasi haklarınızı tanıyoruz, istediğiniz yere reyini¬zi verebilirsiniz" der, fakat arkasında el altında "şu tarafa rey vermezseniz işinizden çıkarırım" korkusunu, tehdidini koyarsanız, onun hürriyeti bir mânâ ifade etmez. Veyahut "Bu tarafa rey verirseniz akşam eve giderken beş tane ada¬mım sizi çevirir, adamakıllı döver" gibi tehdit eder bir du¬rum ortaya çıkarsa hürriyetin anlamı kalmaz. Yâni hürriye¬tin gerçek hürriyet olabilmesi için Birleşmiş Milletler Anayasasında ayrı, ayrı sayılmış olan bu hürriyetlerin bütün ola¬rak herkese sağlanmış olması şarttır.

Hürriyetçilikle beraber şahsiyetçiliği de esas alıyoruz. İnsanlar şahıslarına karşılıklı saygı ve karşılıklı teminat için¬de bulunmalıdırlar. İnsanlar her zaman hürriyetle yaşamak imkânına sahip olmalıdırlar. İnsanlar insan haysiyetine sa¬hip olmazlarsa, her zaman hakarete uğrarlarsa, her za-man haklarından emin durumda bulunmazlarsa, o insanla¬rın o memleket içinde faydalı olmalarına, huzur içinde ol¬malarına ve mesut olmalarına imkân yoktur. Onun için bu prensibimizi de hürriyetçiyiz ve şahsiyetçiyiz diye ifade edi¬yoruz.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.sanlıurfaocak.hareketforum.com
DOĞANBEY
Yönetici
Yönetici
DOĞANBEY


Mesaj Sayısı : 175
Kayıt tarihi : 19/11/09
Yaş : 35
Nerden : Ş.Urfa

MİLLÎ DOKTRİN: DOKUZ IŞIK Empty
MesajKonu: 7.Köycülük   MİLLÎ DOKTRİN: DOKUZ IŞIK EmptyCuma Kas. 20, 2009 11:45 am

Halkının yüzde yetmişi köylü olan bu memlekette, köylüye ve köylünün kalkınmasına ayrı, özel bir önem ver¬meyi ve bunun için tedbirler düşünmeyi esas kabul ettik. Köycülüğümüzün dayandığı özellikler şunlardır:
Köylerin bir an önce kalkınmasını sağlamak için köy üniteleri meydana getirmek. Bugün Türkiye'de 43 bin köy vardır. Bu köylerin hepsine okul yapmağa kalkarsak 43 bin okul lâzım. Hepsine dispanser açmağa, doktor verme¬ğe kalkarsak 43 bin doktor lâzım. Ebe vermeğe kalkarsak -ki vermek lâzım, ihtiyaçlarıdır- 43 bin ebe bulmak lâzım. Ayrıca tarımı verimli duruma getirmek, modernleştirmek lâ¬zım geldiğine göre onlara modern tarım araç ve makinele¬ri sağlamak, tarım uzmanları vermek lâzım. 43 bin köye bu kadar tarım uzmanı ve aracı sağlamak, kooperatifler kur¬mak büyük bir meseledir. Bunun için -şematik olarak açık-lamak üzere söylüyorum- on köyü bir köy ünitesi kabul edip bu ihtiyacı küçültmeyi tasarladık. Köylerimizin ev sayı¬sı köylere göre değişiyor. 100 evli, 50 evli, 20 evli, hattâ 8 evli köyler vardır. Bir misâl olmak üzere 10 köyü bir ünite kabul ettiğimiz zaman, ortalama ev sayısını da 50 kabul edersek 500 evli bir ünite meydana gelir ve 43 bin rakamı¬nı 10 defa küçültmüş oluruz, yâni 43 bin ihtiyacı, 43 bin rakamı on defa küçültünce ihtiyaç 4300 ünite haline gelir. Şu halde 4300 köy ünitesine 4300 okul, 4300 doktor, ebe, 4300 tarım uzmanı, 4300 kooperatif ve 4300 makine merke¬zi temin etmek nisbeten çok kolaylaşmış olur. İşte köycülü¬ğümüzün dayandığı görüşlerden birisi budur. Çünkü kö¬yün doktora, ebeye, öğretmene, okula, ziraatını modern¬leştirmeğe ihtiyacı vardır. Bunun için orada tarım uzmanla¬rı, ona yol gösterecek, modern ziraati, en verimli ziraatı' sağlayacak tarım uzmanları bulundurmağa ihtiyaç vardır. Tarımın modernleşmesi için en modern tarım âletlerinin ve ziraat usullerinin kullanılması, ziraat ilâçlarının kullanılması lâzımdır. İşte köy kalkınmasının köy üniteleri kurmak sure¬tiyle süratle sağlanabileceğini düşünüyoruz ve böylece bir görüşün sahibiyiz.

Bunun yanı sıra toprak reformu yahut zirai reformu düşünüyoruz. Zirâi reformda düşüncelerimizin dayandığı iki temel vardır: Birisi geniş toprak sahibi ve birçok köy sa¬hibi kimselerin durumunu bugünkü şartlar içinde düzenle¬mek. Bilhassa Güneydoğu Anadolu bölgemizde gayet ge¬niş topraklara sahip böyle birçok kimseler vardır. Bunlar 10 köyün, 15 köyün, 50 köyün sahibidir. Buralardaki köylü¬ler topraksız, varlıksız, yarı aç durumdadır ki, bunları kal¬kındırmak başlı başına bir milli dâva sayılsa yeridir. Tarımı biz zaten modernleştirmeği ve makineleştirmeği düşünüyo¬ruz. Tarımı makineleştirince tarımda kullanılan insan gücü¬nü kol kuvvetini azaltmak icabedecektir. Çünkü onun yeri¬ni makine alacaktır. 50 insanın, 10 insanın veya 500 insa¬nın yaptığı işi makine yapacak. O zaman 500 insan yerine bir insan, iki insan çalıştırmak icap edecek. Bunu da hesa¬ba katarak, bu geniş arazi sahibi olan insanların durumu¬nu düzenlemek ve 'makine sayesinde tarımdan arta kala¬cak köylüyü endüstriye aktarmak görüşü bu geniş toprak¬lar için düşündüğümüz görüştür. Yâni insanlar hiçbir zaman kendi güçleri ile işleyemeyecekleri kadar geniş toprak¬lara sahip olamayacaklardır. Köylü serf olmayacaktır. Köy¬lü herkes gibi hür, kendi kendine çalışabilen vatandaş du-rumunda olacaktır. Ancak tarımı makineleştirdiğimiz za¬man, toprağı gayri iktisadi işletmeciliğe sebep olacak şekil¬de küçültürsek o zaman bu, ziraatin verimini düşürür. O halde toprak reformunu tarım reformu yaparken gayri ikti¬sâdi işletmeciliğe meydan vermeyecek ve sosyal düzensiz¬liği de giderecek şekilde, en verimli bir tarım düzeni kura¬cak ve makineleşmeyi yapınca boş kalacak insan gücünü de sosyal sıkıntıya, sarsıntıya meydan vermeden sanayiye ve diğer sektörlere aktarmayı sağlayacak bir görüş. Bu toprak reformunda dayandığımız esaslardan biridir.

Diğeri de Orta ve Batı Anadolu'da daha çok görülen durumdur ki bu da miras yolu ile devamlı olarak toprağın, mülkün küçülmesidir. Meselâ 50 dönüm toprağı olan bir in¬sanın 5 çocuğu varsa, çocuklarına 10’ar dönüm.olarak ara¬zi intikal ediyor. Onların çocuklarına intikal ederken daha da küçülüyor. Bu küçülme iktisadi verimli tarım yapmayı imkânsız hale getiriyor. İşte reform görüşümüz bunu da düzeltecek tedbirler bulmak esasına dayanıyor.

Bunun için de miras kanunlarında gerekli değişikliği yapmak, toprağın gayri iktisâdi işletmeciliğe sebep olacak şekilde bölünmesini önlemek, bölünmüş olan toprağın da verimli bir şekilde işletilmesini sağlayacak tarzda koopera¬tifçilik yoluyla işletilmesini sağlamak. Yâni köylerde ünite¬ler şeklinde teşkilât yapmak, kooperatifler meydana getir¬mek ve 10 kişinin ellişer dönüm arazisi varsa ki hepsi top¬lam olarak 500 dönüm eder, 500 dönümün makineli tarım sistemi ile ve kooperatif eliyle işlemesini başarmak gere¬kir. İşte köycülük prensibinin içine aldığı düşünceler de özet olarak budur.

Bunun uygulanması için etüd yapılacak ki vaktiyle bir kısmını biz yaptırmıştık. Her bölgenin özelliği vardır. Meselâ Manisa civarında köyler birbirine daha yakın ve daha ka-labalıktır. Sivas'ta köyler daha seyrek ve birbirinden uzak¬tır. Bir yerde belki 5 köyü bir ünite yapacağız, bir yerde 15 köyü bir ünite yapacağız. 10 rakamını yukarıda şematik bir misal olsun diye söyledim. Yoksa bu memleketin şartları¬na, her köyün, her ilin bulunduğu yerin coğrafyasına göre düzenlenecektir.

Şu halde bu kooperatifler zirâi üretim kooperatifleri şeklinde olacak, köylünün ihtiyaçlarını tek elden temin et¬mek maksadiyle iki üç kol üzerinden çalışacaklardır.

Diğer taraftan zirâi araştırma enstitüleri kurulacak, bu işle ilgili uzmanlar bu enstitüye bağlı olacaklar, her köy üni¬tesine verilecek tarım uzmanları bu enstitülerin talimatı ile çalışacağı gibi oradaki durumu da oranın talimatına göre inceleyecek ve görüşlerini devamlı olarak oraya bildirecek ve böylece kurulacak olan istatistiki bilgilerin, esasların te¬meli atılmış olacaktır. Bugün sıkıntılarımızdan biri de elimiz¬de sıhhatli, ilmi istatistikler olmamasıdır, istatistik çok mü¬himdir. Bunlar tabii işin teferruatıdır. Bunların daha birçok fonksiyonları vardır. Hayvancılık vs. gibi üzerinde durula¬cak şeylerdir.

Köy sitelerini meydana getirirken, köy üniteleri için kültür ve teknik merkezler kurmak hususundaki görüşü¬müz budur. Köyleri birleştirmek değildir. Zaten zamanla onlar birbirine yanaşır, kaynaşırlar. Zorlayıp evinden, yerin¬den söküp başka bir yere götürmeğe taraftar değiliz. O za¬ten başa çıkılmaz büyük mali külfet ister ve realiteye uy¬maz. Bizim düşündüğümüz en kısa zamanda büyük so¬nuç almak, randıman almak ve mevcut realiteye uygun pratik hâl tarzı bulmak görüşüdür.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.sanlıurfaocak.hareketforum.com
DOĞANBEY
Yönetici
Yönetici
DOĞANBEY


Mesaj Sayısı : 175
Kayıt tarihi : 19/11/09
Yaş : 35
Nerden : Ş.Urfa

MİLLÎ DOKTRİN: DOKUZ IŞIK Empty
MesajKonu: 8. Gelişmecilik ve Halkçılık   MİLLÎ DOKTRİN: DOKUZ IŞIK EmptyCuma Kas. 20, 2009 11:45 am

Gelişmecilik prensibiyle şunları kastediyoruz: Uygar¬lık İnsanların içinde bulundukları duruma yetinmeyip dâ¬ima daha iyiyi, daha güzeli, daha mükemmeli istemelerin¬den, araştırmalarından ve bir de tabiat kuvvetlerinin tahak¬kümünden kurtulma arzusundan ve tabiat kuvvetlerine hükmetme, tabiat kuvvetlerini kendi yararlarına olarak kul¬lanma arzusundan meydana gelir. Eğer insanlar elde ettik¬leriyle yetinseler ve "bu bize yetiyor" deselerde medeniyet¬ler olduğu gibi kalır, gelişemezdi. Hâlbuki görüyoruz, bun¬dan 40 yıl önceki durum bugün yoktur.

Bundan 5 yıl önceki durum da yoktur. Bandan 5 yıl sonra da daima bugünkü durumdan daha ileri giâifmiş, da¬ha birçok yeni şeyler bulunmuş olacak. Çünkü insanlar da¬ima daha iyiyi araştırıyorlar, daha mükemmeli istiyorlar. O halde kalkınmamızın ve yasamamızın dayanacağı temel prensiplerden birisi de daima elde ettiğimizle yetinmemek, daha iyiyi, daha güzeli, daha mükemmeli araştırmak duy¬gusu olacaktır. İşte gelişmeciliğimizin dayandığı prensip budur.

Ancak bunu yaparken geçmişimize karşı hakaret ve onunla olan bağlantıyı kesmeyi asla düşünmüyoruz. Çün¬kü millet devamlı olarak bir akıştır. Onun hayatını herhangi bir yerden kesip, evvelkini silip çıkarmağa imkân yoktur. Onun için gelişmecilikte devamlılığı esas kabul ediyoruz. Yâni yapacağımız bütün faaliyetlerde, bütün ilerleme ve kalkınma hamlelerinde yapacağımız bütün işlerin milli ruhu¬muza ve milli geleneklerimize uygun olması esasını kabul ediyoruz. Gelişmecilik prensibiyle kastettiğimiz görüşün özeti budur.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.sanlıurfaocak.hareketforum.com
DOĞANBEY
Yönetici
Yönetici
DOĞANBEY


Mesaj Sayısı : 175
Kayıt tarihi : 19/11/09
Yaş : 35
Nerden : Ş.Urfa

MİLLÎ DOKTRİN: DOKUZ IŞIK Empty
MesajKonu: 9 Endüstricilik ve Teknikçilik   MİLLÎ DOKTRİN: DOKUZ IŞIK EmptyCuma Kas. 20, 2009 11:46 am

Halkçılıktan maksadımız da her şeyin halk için, halkla beraber ve halka doğru olmasıdır. Yâni halka tepeden bak¬mak, halktan ayrı olmak gibi tutumları uygun görmüyoruz... Her şey halk için, halka doğru ve halkla beraber olacaktır.

Bugün dünya Atom ve Füze çağından içeriye girmiştir. Artık buhar çağı geride kalmıştır. Elektrik çağı da arkada kalmak üzeredir. İnsanlık yeni bir çağa giriyor. Bu çağ Atom ve Füze çağıdır. Bu ne ile mümkün olabilir? Teknikle mümkün olur ve bir de milletlerin endüstri sahibi, ağır endüstri sahibi olmalarıyla mümkün olur. Endüstri de yine neye dayanır? Tekniğe dayanır. O halde teknik sahada en ileriye gitmek, yükselmek ve büyük endüstri sahibi olmak, kalkınmamız için, kurtuluşumuz için temel prensiplerimizden bir diğeridir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.sanlıurfaocak.hareketforum.com
DOĞANBEY
Yönetici
Yönetici
DOĞANBEY


Mesaj Sayısı : 175
Kayıt tarihi : 19/11/09
Yaş : 35
Nerden : Ş.Urfa

MİLLÎ DOKTRİN: DOKUZ IŞIK Empty
MesajKonu: Geri: MİLLÎ DOKTRİN: DOKUZ IŞIK   MİLLÎ DOKTRİN: DOKUZ IŞIK EmptyCuma Kas. 20, 2009 11:50 am

MİLLÎ DOKTRİN: DOKUZ IŞIK 9isikwx8MİLLÎ DOKTRİN: DOKUZ IŞIK N133406405234_6008434_1701MİLLÎ DOKTRİN: DOKUZ IŞIK Ata9



"Adımız bir, anımız bir, acımız bir. Biz büyük bir aileyiz. Kuzeyden Güneye, Doğudan Batıya tek bilek ve tek yüreğiz. Biz Türkiyeyiz."
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.sanlıurfaocak.hareketforum.com
 
MİLLÎ DOKTRİN: DOKUZ IŞIK
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» 9 Işık / 9 Beşlik
» Kazakistan Cumhuriyeti
» ÇEÇENİSTAN

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Kültür - Eğitim - Paylaşım :: Seminer-
Buraya geçin: